Anaksimenes kimdir?

Miletli Anaksimenes
MÖ 585 - 528, Milet  

Sokrates Öncesi Felsefe

Okul: İon felsefesi, Milet Okulu, Doğalcılık
İlgi alanları: Metafizik, Fizik
Önemli fikir: Her şeyin temeli: hava

Sokrates öncesi doğa felsefesi döneminde Thales ve Anaksimandros ile birlikte felsefenin doğuşunu muştulayan Miletliler olarak bilinen "Eski Yunan'ın ilk Filozofları"ndan biridir. Milet Okulu'nun üçüncü ve son üyesi olan Anaksimenes (MÖ 585-525), Anaksimandros'un öğrencisidir. Anaksimenes; Thales ve Anaksimandros gibi "arkhe" sorunu üzerinde durur. Ona göre arkhe "hava"dır (aer). O, bir bakıma Thales'in arkhesi "su" gibi canlı, somut; Anaksimandros'un "apeiron"u gibi çıplak gözle bakıldığında soyut, sonsuz bir arkhe sunarak ikisini terkip etmiş gibi görünse de Anaksimandros'taki apeiron’a karşı çıkmış bu "belirsiz" varlık ilkesini yetersiz bulmuş, Thales'le başlayan doğacı anlayışı yeniden canlandırmıştır.

Anaksimenes, ilk madde olarak havayı seçerken, hiç kuşku yok ki sadece çokluğun veya görünüşün gerisindeki birlik ya da gerçeklikle değil aynı zamanda birlikten çokluğa geçiş veya daha genel olarak evrendeki değişme olgusuyla da ilgilenmekteydi. Buna göre, onun felsefe alanında gerçekleştirdiği en büyük yenilik, birlikten çokluğa geçiş süreci üzerinde, varolan her şeyin havadan nasıl varlığa geldiğini açıklama işinde ilk kez yoğunlaşmış olmasından meydana gelir.

Anaksimenes, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklarken, havadaki sıkışma ve seyrekleşme kavramlarına başvurmuştu. Bu bağlamda, çok muhtemelen dudaklarımızı birbirine yaklaştırıp avucumuza üflediğimiz zaman, ağzımızdan çıkan havanın soğuk, ağzımızı fazlaca açıp, avucumuza üflediğimizde de ağzımızdan çıkan havanın sıcak olması gözleminden yararlanan filozofa göre, hava seyrekleştiği zaman ateş, sıklaştığı zaman da rüzgar, bulut, su ve toprak haline gelebilir. Bu çerçeve içinde; Anaksimenes, havanın seyrekleştiği zaman daha sıcak hale geldiğini ve böylelikle de ateş olma yoluna girdiğini, buna karşın sıkıştığı zaman daha soğuk olup katılaşma yoluna girdiğini düşünmüştü.

Anaksimenes'teki seyrekleşme ve sıkılaşma kavramları, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklamaya yaramalarının dışında, her tür niteliği niceliğe veya bütün niteliksel farklılıkları niceliksel farklılıklara indirgeme teşebbüsünü temsil eder. Daha sonra farklı filozoflarda değişik versiyonlarıyla karşılaşacağımız bu teşebbüs, bu yönde atılan ilk adım olmak durumundadır. Buna göre, maddenin bütün niteliksel farklılıklarının ekleşme dereceleriyle açıklanabileceğini düşünen Anaksimenes, bir anlamda modern fiziğin temelinde yer alan "fiziki fenomenlerin matematiksel denklemlerde ifade edilebildikleri zaman ancak bilimsel olarak açıklanmış olacakları" kabulünü öncelemekteydi.

Anaksimenes: "bir hava (soluk) olan ruhumuz -psykhe- bizi nasıl ayakta tutuyorsa, bunun gibi, bütün evreni (kosmos) de soluk ve hava sarıp tutar" diyerek, "ruh" kavramını felsefede ilk defa kullananan filozof oluyor. Burada ruh, insanın canlı vücudunu ayakta tutan, daha doğrusu bir arada tutan, onu canlı kılan, onun cansız bir yığın olarak dağılmasını önleyen "şey"dir; burada ruh, yaşam diye, canlı vücudu cansızdan ayıran diye anlaşılıyor ve soluk ile bir tutulduğu için, maddi bir şey olarak düşünülüyor. Nasıl ki hava -soluk- olan ruh, insanın vücudunu cansız bir madde olarak dağılmaktan koruyorsa, bunun gibi hava da evrenin bütününü, onun düzenini ayakta tutar. Hava; canlı, canlandıran şey, etkin olan bir ilkedir. Onun bu canlılığı, etkinliği olmasaydı, evren, sadece, ölüm, dağılan bir yığın olurdu; boyuna yeni biçimler alan, kendini canlı olarak değiştiren, yaratıcı bir varlık olmazdı. Tektanrıcılığın ortaya çıkışıyla başlayan Orta Çağ ruhu, odak sorun durumuna getirmesinde, somut varlıkları oluşturan toprak, hava, su, ateş gibi dört ilke dışında kalan ruh evrende diriliğin, istencin, düşünmenin, usa bağlı bütün yetilerin kaynağı saymasında, Hristiyan tanrıbilimi, Platon-Aristoteles felsefelerinden kaynaklanan ruh kavramına İncil’in içeriğine dayanarak yeni bir yorum getirmeye çalışırken, dolaylı olarak da Anaksimenes’ten etkilenmiştir.

Özellikle Augustinus’un üzerinde durduğu ruh, tanrısal bir nitelik taşımakla birlikte, dirilik veren, düşünme eylemini gerçekleştiren, özdekle bağlantılı olmayan ancak onu yöneten bir varlıktı. Ruh kavramı, sonradan Anselmus, Abaelardus, Albertus Magnus, Bonaventura, Aquino’lu Thomas gibi tanrı-bilimcilerin elinde, gene Platon-Aristoteles felsefelerinden beslenen, yeni bir yorum kazandı. Bu yeni yorumda ruhun, Anaksimenes’in görüşündeki devindirici, yönlendirici içerik taşıyan "aer"(hava) ve "pneuma"(ruh) kavramlarına aykırı bir niteliği yoktu.

İslam Orta Çağ’ında, ruh ve hava kavramları bir yandan Platon ve Aristoteles felsefelerinin yorumlarına dayanan İslam felsefesinin, bir yandan da Yeni-Platonculuk’tan beslenen tasavvuf akımının odak sorunları durumuna getirilmişti. Tasavvuf, Tanrı ile evreni birleştirerek, "varlık birliği" sorununu biçimlendirirken su, hava, ateş, toprak gibi dört ögeyi varlık türlerinin kurucu ilkeleri diye anlamış, "dirilik" olayını ruhun bir eylemi diye görmüştü. Tasavvufun anladığı ruh ile hava, dirilikle ilgili sorunların açıklanmasında, eş anlamlıdır. Ruh, bir soluk (hava) niteliğine bürünerek gövdeye girince dirilik, gövdeden ayrılınca ölüm olayı gerçekleşir. Nitekim ruh sözcüğü ile hava (yel) eşkökenlidir. Bu eşkökenlilik, Anaksimenes'in dilinde aer ile pneuma arasındaki eşanlamlılıkla özdeştir. Bu kavram ve yorum benzerlikleri, Anaksimenes’in, çağlar boyunca süren ve değişik görüşlerin doğmasına olanak sağlayan etkisini göstermektedir.

İyonya ağzıyla yazılmış yazılarından pek azı günümüze kalan bu bilgenin düşüncelerini, kendinden sonra gelen yazarların, ondan yaptıkları ufak alıntılardan öğrenebiliyoruz. Bu alıntıların ve onları aktaranların açıklamalarından anlaşıldığına göre, Anaksimenes ışıkla, yıldızlarla ilgilenmiş, birtakım gözlemler yapmış, güneş saatinin kullanılmasında kimi kolaylıklar sağlamıştır. Özellikle gök katlarının yapısı üzerinde durmuş, yeryüzü çevresinde döndüklerini ileri sürmüştür. Yıldızların gezegen ve durağan olmak üzere iki türe ayrıldıklarını, gözlemlere dayanarak, ilk öne süren de Anaksimenes’tir.

Yeryüzü, havanın hızla yoğunlaşması sonucu oluşan varlıkların ilkidir. Evren bütünü içinde çok geniş bir yer kaplayan yeryüzü havanın üstünde durmaktadır. Gene havadan oluşan, ancak ateş niteliği taşıyan güneş, ay ve yıldızlar da çok geniş olmaları nedeniyle havanın üstünde durur. Bu gök varlıklarının oluşmasında başlıca etken ve kaynak havanın gevşemesi nedeniyle yeryüzünden yükselen ıslaklıktır. Islaklık belli oranlara göre değişip dönüşerek yeni varlıkların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yıldızların bulunduğu evren kesiminde topraksı tözlerden oluşmuş nesneler vardır.

Gece ve gündüzün oluşması, güneşin yeryüzünün altından geçmesiyle değil, gözle görülemeyecek nicelikte bizden uzaklaşmasıyla bağlantılıdır. Güneşten gelen ısı, güneşin yeryüzüne yaklaşmasıyla artar, ondan uzaklaşmasıyla azalır. Yıldızlar yeryüzünden çok uzakta bulunduklarından ısı gönderemez; onların sıcaklıkları duyulamaz. Yıldızlar, çok parlak bir nitelik taşıyan gökyüzüne çivilerle çakılmış gibi görünür. Bu durum onların yeryüzünün altından geçmeksizin çevresinde dönmelerine engel değildir.Yağmur yağarken doluya dönüşmesinin nedeni, suyun düşerken donmasıdır. Suyun içinde sıkışıp kalan hava karı oluşturur. Hızla yoğunlaşan ışınlar hava üzerine düşünce gökkuşağı ortaya çıkar. Gökkuşağının ön bölümlerinin kızıllaşması da güneş ışınlarının etkisiyle tutuşmaları sonucudur. Onun biraz donuk görünen bölümleri aşırı ıslaklık yüzündendir. Geceleyin görünen ay, ara sıra, bir gökkuşağı oluşturur; ancak bu her zaman değil, genellikle dolunay biçimindeyken olur. Ayın ışığı güneşinkinden az olduğu için aydınlığı da ona göredir. Depremlerin nedenleri de kuruluk ve yaşlık arasında ortaya çıkan dengesizliktir. Aşırı kurulukla büyük yağmurların yol açtığı aşırı yaşlık arasında ortaya çıkan denge bozukluğu depremi doğurur. Ay ve güneş tutulmaları, bu gök varlıkları arasında dolaşan topraksı nesneler yüzündendir. Bu nesnelerin oluşturduğu kalın varlık katı güneşle yeryüzü arasına girerse güneş, ayla yeryüzü arasına kayarsa ay tutulur.

Anaksimenes’in doğa olaylarını, gene doğal nedenlerle açıklaması, bu konuda birtakım gözlemlere dayanarak duyu verilerinden yararlanması felsefe tarihinde ileri bir adım sayılır.

e-Felsefe Kapısı / Özge TOPCU

Yorumlar